“Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.”
Kamer 49
Günümüzde en sofistike yani yanıltıcı ve karmaşık şekilde sergilediğimiz davranışların başında tüketim alışkanlığımız gelmektedir. Günün şartlarına uygun, en doğru olanakları oluşturduğunu iddia eden modernizm anlayışı; madde ile mana arasındaki ilişkiyi tahrip etmektedir. Bu tahrip, sanayi devriminde seri üretimin baş gösterip üretilen malların tüketiminin de artması için yapılan çalışmalarla başlayıp hız kazanarak devam etmiştir. Müslümanların da bu tahripten nasiplerini almaları kaçınılmaz olmuştur. Tüketimin son raddesi, kendimizin ve kendi hayatımızın tükendiğini hissettiğimiz raddedir ve insan bu raddede artık zorunlu olarak bir muhasebenin içine düşmektedir.
Düşünce dünyamızı oluşturan asıl unsur kullandığımız kavramlar ve bu kavramları ne kadar iyi tanımladığımızdır. Sekülerizm anlayışının etkisiyle dinin toplumsal hayatın dışında tutulmasıyla dine dair kavramlar da unutulmaya yüz tutmuştur. Bu sebeple minimalizm denildiğinde parlayarak bakan gözler, zühd denildiğinde anlamsız bir boşluğa dalmaktadır. “Tüketim” ve “Zühd” kavramlarının üzerinde durmak hayatımızda edindikleri yahut edinecekleri yerleri görebilmemiz açısında faydalı olacaktır.
Yavuz Odabaşı, Tüketim Kültürü -yetinen toplumdan tüketen topluma- eserinde “belirli bir ihtiyacın karşılanması için bir ürünü ya da hizmeti edinme, kullanma ve diğer bir ifadeyle yok etme eylemi” şeklinde tüketim kavramını tanımlamaktadır.1 Tüketimi ve tüketme eylemini ortaya çıkaran duygu özünde ihtiyaç duygusudur. İhtiyaçlarımızın göreceli bir hal alması, arzuların ihtiyaç duygusunun yerine ikame etmesine yol açmıştır. Arzular sınırsız olduğu gibi fantasma da üretebilirler.
Abraham Maslow tarafından hiyerarşik şekilde açıklanan ve genel kabul gören 78 yıllık ihtiyaçlar hiyerarşisi günümüzde birtakım değişikliklere uğramıştır. Birinci kademede bulunan fizyolojik ihtiyaçların dar gelirli bir aile için ifade ettiği şey karın tokluğu iken yüksek gelirli bir aile için akşam yemeğinin bir çeşit daha artmasını ifade edebilir ve bu durum; tüketimde tatmin duygusunu ortaya çıkardığı için daha ilk kademede ihtiyaçlar karmaşık bir hale gelmektedir. Güvenlik ihtiyacından sonra gelen sevgi, ait olma ihtiyaçları giderilmediği zaman kişi fizyolojik ihtiyaçlarını ne kadar iyi tamamlarsa tamamlasın, manevi ihtiyaçları karşılanmadığı için eksiklik duygusu daha da belirgin kendini hissettirmektedir. Bu durumda maddi ihtiyaçları tamamlansa da kişinin tamamlanmayan manevi ihtiyaçlarından dolayı fizyolojik ihtiyaçları artmaya devam etmekte ve lüks şeyler temel ihtiyaçmış gibi arzulanmaktadır. Guenon bu durumu şöyle ifade eder; insan tabiatı daima tatmin olabileceğinden daha fazla suni ihtiyaçlar yaratır. Manadan yoksun salt madde ihtiyacıyla mutluluk da suni ihtiyaçlarda aranmaya başlandığında maneviyatı da tüketmiş insan yönü ile karşı karşıya kalırız. Hem maddeyi hem manayı tüketmiş insanın özündeki eksikliği tamamlayabilmek için tek arayış noktası ve arzusu kalmıştır; hakikat.2
Dünya, içindeki nimetlerle beraber Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan insan için yaratılmıştır. Fakat bu nimetleri ihtiyaçlar nispetinde kullanma konusunda ölçülü davranmak emredilmiştir. Sözlükte zühd “bir şeye rağbet etmemek, ona karşı ilgisiz davranmak, ondan yüz çevirmek” gibi anlamlara gelir.3 Zühd dönemi müslümanların tarihinde, refahın ve tüketimin arttığı bir zamanda sahip olunanı ve ölçüyü koruma teşebbüsüdür. Zühd anlayışı; minimalizm gibi sadece müzik, sanat ve nesnelerde değil Peygamber Efendimizin “Sade yaşamak imandandır; sade hayat sürmek imandandır” hadisini merkeze alarak hayatın her noktası için sadeliği savunur. Minimalizm ile sade eşyalar kullanırız ama aldığımız bir koltuk bir ailenin birkaç yıllık geçim masrafına, bir tablo bir çocuğun eğitim masrafına tekabül eder. Böyle bir sadelik anlayışı İslam dininin sadelik anlayışına ters düşmektedir. Kendi kavramlarımıza uzaklaşıp başka kavramları hayatımızın merkezine aldığımızda kavramların geldiği yöne doğru hayata bakışımızda da kaymalar gerçekleşir. Zühd anlayışındaki sadelik az yeme, az uyuma, az konuşma ile bize gerçek ihtiyaçlarımızın miktarını göstereceği gibi dünyaya bağlanma arzumuzu da kırar.4
Nefsin her arzusu yerine getirilmediğinde sufli alemle olan bağ kuvvetlenmektedir. Maddeye sadece bir tüketim ürünü olarak değil, yaratıcı ile olan bağ nazarında da bakmaya başlanır. Roger Garaudy’nin sözleri ile yazımızı nihayete erdirelim; “İnsanoğlu sadece değiştirip başkalaştırmaya değil, ulvileştirmeye de muktedir olduğu bir dünyada yaşamaktadır. Ne zaman ki bir toplum bu ulvileşme/yücelme ihtiyacını artık hissetmez olur, işte o zaman çözülüp dağılır.”5
1Odabaşı, Y. (2017). Tüketim Kültürü, Yetinen Toplumdan Tüketen Topluma. Ankara: Aura Yayınları.
2Guenon R. (2016). Modern Dünyanın Bunalımı. (çev. Mahmut Kanık). İstanbul: İnsan Yayınları.
3Ceyhan S. TDV İslam Ansiklopedisi. Zühd . 44. Cilt
4Kaval M. (2019). Tüketim Kültürü ve Tasavvufi Zühd Geleneği. Anemon Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 7(1) 151-156
5Garaudy R. (2019). İslam’ın Vadettikleri. (çev. Cemal Aydın). İstanbul: Timaş Yayınları.
Güzel yazı. Emeği geçen ve yayınlayarak okuyucuyla buluşmasını sağlayan herkese teşekkürler.
Arzuların, ihtiyaçların yerini aldığı ve tüketici davranışlarına yön vermede zirveye çıktığını okumak ufuk açıcıydı.
Zühd kavramı ile gereken mesaj verilmek istenmiş, çözüm belirtilmiş ama kanaat kavramını yazıda göremedim. Kanaatle ilgili çok güzel bahisler orataya çıkabilirdi. Malum, kanaat en büyük zenginlik.
Bir de teknik eleştiride bulunmak isterim. Paragrafların boyutları birbiriyle orantısız olmuş. Bu okumayı zorlaştırabilecek, aceleci ve sabırsız okuyucu da sıkılmışlık hissi yapabilecek bir detay. Yazının ciddi konusu itibariyle oldukça kısa olması burası için önemli bir çözüm sunuyor aslında. Ama acizane tavsiyem, paragrafların birbiriyle orantılı uzunluklarda olmasına dikkat edilmesi.
Yazı mevcut haliyle altı paragraf olmuş, on paragrafa ayrılsa göze kalabalık gelmez, daha rahat görünürdü.
Ben her türlü okurum inşaallah. Yanlış anlaşılmasın. 🙂
Tekrar teşekkürler.