Başlarken

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

İnsanın haddi, zâtındadır.
İnsan haddini bilendir
Ve insan haddini aşandır.

İnsan Âdem’dir,
Âdem ise haddi aşandır.
Âdem pişman olup tevbe eden, sınırların içine dönendir.

İnsanın zatına haddini yerleştiren ve o hadleri bize bildiren, aynı zamanda onları aşma istîdadını da veren bir yüce kudret vardır.
Biz böyle inanıyoruz.

Bu hadlere -yani insanın kendi fıtratına- uygun bir hayatın hem bu dünyada hem ötesinde insana saadet getireceğine inanıyoruz.

Peki, biz ne istiyoruz?
Biz, kimseye had bildirmeye cüret etmeksizin, başta kendimizi ve sonrasında sesimizin ulaştığı herkesi hadd bilmeye davet ediyoruz.

Gönderdiği sahifeler ve elçiler vasıtasıyla bizlere hadlerimizi öğreten Yaratıcı’nın, zamanın ahirinde karşımıza çıkan nevzuhur meseleler karşısında bizden hangi amellerle kuşanmamızı beklediğini anlamak, bunu tartışmaya açmak istiyoruz.

Biz haddimizi biliyoruz; hakikatin yegâne temsilcisi olduğumuzu iddia etmek şöyle dursun, dilimizden ve kalemimizden sâdır olan her şeyin hakikat olduğunu dahi iddia etmiyoruz.

Emin olduğumuz tek bir şey varsa, o da niyetimizdir.

İnsan, haddi aşandır.
İnsan, haddini bilendir.
Haddizâtında insan, kendini bilendir.
Ve biz, ‘Haddizâtında’yız.